BOZKIRIN ORTASINDA BEŞ BUÇUK AY

364.Kısa Dönem Askerlik yerlerinin açıklanmasına 1 hafta kala 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmıştı. Olayın sıcaklığı geçmemişken 22 Temmuz Cuma günü bilgisayar başında hem acemi hem de usta birliğimin neresi olduğunu öğrenebilmek adına beklemekteydim. Kıbrıs veya İzmir hani fena olmazdı,kışın üşümeden geçerdi diye temennilerde bulunurken , Ankara'nın dış ilçelerinden Polatlı çıkmıştı. Acemiliğim de, esas birliğim de orasıydı. İlçe ve gideceğim Topçu ve Füze Okulu Kışlası hakkında internette ulaşabildiğim bilgilerle ve daha önce orada askerlik yapmış kişilerden aldığım yorumlarla kafamda az çok bir şeyler canlanmıştı.

1 Ağustos günü fiilen askerliğim başlamış, 3 Ağustos günü ise birliğime katılmak için Polatlı yoluna düşmüştüm. Nihayetinde valizim elimde, kışla kapısının önündeydim ailemle birlikte.Vedalaşma merasiminden sonra,kapıdan girmeden önce filmlerde olduğu gibi zoraki tebessümle geriye bakarak boşta olan elimi yavaşça salladım ve içeriye girişi yaptım. Abimden ve kimi arkadaşlarımdan duyduğum ilk günün ne kadar yorucu geçtiği gerçeği hep aklımdaydı. Kayıt işlemleri, revirde yapılan iki adet aşı, rdm olanları öğrenebilmek için herkese doldurtulan testler, kamuflajlar ve diğer kıyafetler ile ekipmanların bedene göre alınması, giyilmesi derken gün, kışla içinde dolanmakla geçmişti. Ağustos sıcağında kan ter içinde kalarak bu kadar işin ardından acemilik süresince kalacağımız koğuşa yerleşmiştik.

Artık eğitimler için hazır hale gelmiştik. İlk günler temel öğretilerle geçiyordu. Askerlikteki temel kurallar ve nezaket açısından nelere dikkat etmemiz gerektiği, sağa dön, sola dön vb. komutlar ile psikolojik ve fiziksel olarak ısınmaya başlamıştık. Günler ilerledikçe haliyle eğitimlerin derecesi ve saati de artmaya başladı. Hayali bir düşman altında sürünerek ilerlemek, yatarak siper almak gibi çabukluk, esneklik isteyen hareketler tek bir ağaç bile olmayan eğitim alanında yapılmamız istenenler arasındaydı. Eğitim saatlerindeki istirahatlere şınav çekerek gitmek bizleri fazlasıyla sınıyordu. Polatlı, karasal iklimi doruklarda yaşayan bir yerleşim alanı olduğu için,Ağustos sıcağı da oldukça zorluyordu.Verilen eğitimlerin, bizi esas birliğimize donanımlı birer asker olarak gidebilmemizin yanında, yemin törenimizde bizleri izleyemeye gelecek ailelerimize güzel görüntü sunabilmek amacı da vardı. Acemiliğin kötü yanlarından bir tanesi, banyoya bile toplu halde ve uygun adımda  gidilmesidir. Bunların yanında komutanın belirlediği 5 ve 10 dakika arasında değişen yıkanma süresi de mevcut. Neyse ki yıkanma şekline karışılmıyor ki, bu da özgürlüğün yaşandığı ender durumlardan bir tanesi. Viziteye çıkanların komutanlardan birinin karşısına geçip suçlu gibi sorguya çekilmesi de garipsediğim durumlardan biriydi. Akşam yemeklerinden sonra er ve erbaş gazinosunda toplanıp, nöbetçi komutanın ne zaman alacağı belli olmayan içtimayı beklerdik. Bu süre zarfında bol bol muhabbet etme fırsatımız olurdu. Sivildeki yaşantımız, dönünce yapmak istediklerimiz, esas birlikte hangi bölüğe düşeceğimiz temel başlıklar arasındaydı. Keyfe göre açılıp kapanan kantine kuyruktaki arkadaşların isyanı da arka fonda yer alıyordu. O zamanlar  değil yeni yıl,Kasım-Aralık ayları bile gözümüzde sanki hiç gelmeyecek gibi duruyordu. Tabii birçok çiçeği burnunda askerin hayali, askerlik süresinin kısalması umudunu  da taşıyorduk.

Ağustos sonları yaklaştıkça artık nihai hedef, yemin töreninde yapılacak geçitte uygun adımda düzgün bir şekilde yürüyebilmekti. Güneş tepemizde bütün heybetiyle parlarken, biz ritim eşliğinde yer küreye ayaklarımızı sol-sağ şeklinde vuruyorduk. Sırtımızda akan ter damlacıkları, ayaklarımızı adeta pişiren ısıyı emmiş asfalt zemin, fırındaymışız hissiyatı veren yüzümüzü yakan sıcak hava dalgası yoğun fiziksel aktiviteyle bir araya gelince her an bayılabilecekmişiz gibi hissetmemize neden oluyordu.

23 günün 123 gün gibi geldiği acemilik eğitim süreci,yemin töreninin olduğu son günündeydi. Statta toplanan kalabalık ister istemez insanı heyecanlandırıyordu .Klasikleşen konuşmalar, plaketlerin verilmesi, iyi mi kötü mü gerçekleştirdiğimize kendi aramızda karar veremediğimiz geçit töreni derken törenin sonu gelmiş ve ailelerimizle buluşup, hasret gidermiştik. Ben de dahil yurdun dört bir yanından ailesi gelen arkadaşların birçoğu evci izni almıştı. Askerlikte evci izni,altın değerindedir. İki günlüğüne de olsa farklı ortamda bulunmak ve sivil olarak yaşamak sonraki günler ve aylar için fazlasıyla güç verir.

Evci izni bitip,kışlaya geri döndüğümde artık usta askerdim ve ertesi gün esas birliğim olan Karagah Bölüğü'ne katıldım. Fragman bitmiş, artık film başlamıştı. Şafaksayar da zihnin bir köşesinde işliyordu artık.

Esas birliğe giderken şanslı olduğum konu,acemi birliğinden bazı arkadaşlarımın da benimle aynı bölüğe düşmeleriydi. Hiç değilse yeni ortama alışana ve terhis olana dek önceden tanıdığım, ortak duygular paylaştığım arkadaşlarım yanımda bulunacaktı. İlk gün aslında sağlam bir şok yaşadık. Bizi götüren araç Bakım Bölüğü yazan binanın önünde durdu ve hadi inin talimatı geldi. Kendi bölük binamız tadilatta olduğundan bizim bölük ile aynı binayı paylaşan Ulaştırma Bölüğü de bir süredir Bakım Bölüğü'nde kalmaktaydı. Bina, kışladan dışlanmış gibi ıssız bir yerde iki katlı ufak bir binaydı. Kendi binamızın ne zaman sona ereceği belli olmadığı söylenen tadilat işleri tamamlanıncaya dek üç bölük bir arada kalmaya devam edecekti. Acemilikteki gibi kalabalık koğuşumuz ve pek bir eşya sığmayan ufak dolabımız vardı. Üç bölük asker için sadece dört tane kabinli tuvalet mevcut idi. Elbette kimse tatil köyü konforu beklemiyordu fakat acemi birliğindeyken kışlanın farklı bölüklerinden usta askerlerle konuştuğumuzda, hepsi esas birliğin imkanlarının gelişmiş olduğundan bahsediyordu. Dolayısıyla ustalığın ilk günleri biz nereye düştük der gibi düşüncelerle, fazladan yol yürümelere alışmakla geçti. Bölüğümüzün mıntıka bölgesi tepenin ardında karargah binaları ve yollarıydı. Sıkıntı yaşadığımız bir konu da bizim bölüğün kalabalık mevcudundan dolayı kaldığımız binada banyo bize yasaklanmıştı. Sadece diğer iki bölüğe hizmet verecekti. Bizim bölüğe de banyo yeri olarak tepedeki revirin arkasındaki bina gösterilmişti. Havaların soğumaya başlamasıyla haliyle banyodan dönerken fazlasıyla üşüyorduk. Benim gibi bazı arkadaşlar gecenin erken saatlerinde birçok kişi uyurken ve banyo da müsaitken kaldığımız binada yıkanıyorduk artık. Ben genelde nöbet dönüşü banyoyu aradan çıkarıp öyle uyku moduna geçiyordum ki bu da hem zamandan tasarruf sağlıyor hem de çok az daha yorulmama yardımcı oluyordu.

Uzun boylu olmanın kaderi : Hep arkalarda yer alırsınız
Fotoğrafta bölüğün sadece yarısı var.

Tabii olumlu yanlar yok değildi. Çoğu zaman istediğimiz saatte yatabilme, sağ üst cebimize tutturduğumuz akreditasyon kartı benzeri bilgilerimizin yazdığı kartın artık olmayışı, içtimaların sayısının ciddi oranda azalması,televizyonda dizi veya maçları izleyebilme gayet  güzeldi. Aynı zamanda yemekler kışlada beklediğimin çok daha üstündeydi. Özel firma tarafından yemek işinin üstlenilmesi ve özen gösterilmesi,sanki büyükşehirde şirket yemekhanesinde yemek yiyormşuz gibi hissetmemizi sağlıyordu. Öğle yemekleri ve akşam yemeklerinde beş çeşit yemek yediğimiz zamanlar oldu. Artan yemekler isteyenlere dağıtılıyordu. Ben de temiz havanın ve efor sarfetmenin sonucu ile beğendiğim kimi yemek çeşitlerine dayanamadığımdan tabldot elimde kazanların başına ilk gidenlerden oluyordum.

Vazife yerim Basımevi, başka bir deyişle Matbaa idi. Sivil memurlar ve matbaa amiri olarak da bir Başçavuşun bulunduğu sıcak bir ortam vardı. Abi diye hitap ettiğimiz sivil memurlarla arkadaş gibi muhabbet edebiliyorduk. Çayımız,kahvemiz de bulunuyordu. Haftaiçiher gün sabah kahvaltıdan sonra çay demlemek ve dış mıntıkayı yapabilmek için matbaanın yolunu tutardık. Burada yaptığımız temizlikler yorucu gelmiyordu. Öyle ki sonbaharda yaklaşık 60 çuval yaprağı kendimizi sıkmadan toplamıştık. Okul komutanının habersizce yaptığı denetimlerde ise adrenalin tavana vuruyordu.

Bir tane silahlı,üç tane de silahsız olmak üzere dört tane nöbet alanımız vardı. Haliyle silahlı nöbetimiz en zor olanıydı. Kompozit başlıklar ve G3 tüfeklerle mühimmat teslim alıp tepenin başındaki nöbet külübesine gidiyorduk. Özellikle soğuk kimi zaman fazlasıyla zorluyordu. Bir keresinde eksi 18 derecede, yoğun tipi yağışı altında, kara bata çıka, nöbet arkadaşımla birbirimize tutunarak tepeye doğru çıktığımızı hiç unutamam. Nöbet tutarken ısınabilmek için spor yapmaya başladığımız nöbet de oldu.

Askerde evci iznine çıkmak altın değerinde ise,çarşı izni de benim gözümde gümüştür. Çarşı izninin kilitlenmemesi her askerin özen gösterdiği mühim bir hadisedir. Bütün hafta boyunca hafta sonu çıkılacak çarşı izninin hayali kurulur. Sakal traşına, yatak, dolap ve kıyafet düzenine, nöbet kurallarına maksimum hassasiyet gösterilir. Neyse ki sadece bir kez çarşı iznim kilitlendi. O da can dostumun yatağının düzgün olmamasındandı. Çarşıya çıktığım zamanlarda mekanlar hakkında bilgi sahibi olmuştum. Belirlediğim menemenci,internet kafe ve restoran vardı. Son çarşıma kadar hemen hemen aynı mekanlara gittim. Birçok arkadaşıma da buraları tavsiye etmiş ve beraber gitmiştik.

Bizimkilere yaptığım baskı neticesinde Kasım'ın üçüncü haftası evci iznine çıkma şansına sahip oldum. O 48 saat boyunca zihnimi yeniledim, fazlasıyla stres attım ve kalan 2 ay için motivasyon ve güç topladım. Dolayısıyla kullanmayı pek düşünmediğim kanuni iznimi, devreye sokmama kararı haldım.

Beklediğimiz müjdeli haber, ben evci izninden döndükten ertesi gün ulaşmış ve moralimiz fazlasıyla artmıştı. Kasım'ın son haftası kendi bölük binamıza taşınacaktık. Ancak tadilattan sonra yapılması gereken işler vardı. Taşınma süresine dek yorucu temizlik faaliyetleri gerçekleştirdik ve binayı çok daha yaşanılır hale getirdik. Ertesi haftanın ilk günü öğle yemeğinden itibaren artık kendi binamızdaydık. Artık kış da tüm gücüyle gelmişti. Gündüz sıcaklığının bile sıfır derecenin altında olduğu günler de yaşıyorduk. Fakat konaklama şartlarımız artık çok daha iyiydi. 10 kişilik koğuşlar, fazlasıyla büyük dolaplar, istediğimiz zaman banyo yapabilme imkanı ve görev ile nöbet yerlerimize olan mesafenin kısalması gerçekten işimize çok yaradı. Ayrıca, askerliğe her yönüyle alışmış olmam yaklaşık son  50 günümün nispeten daha rahat geçirmeme yardımcı oldu.

Yılbaşı geçtikten sonra günlerimde neredeyse her gün 'Ulan Ercan,yedin bitirdin askerliği' sözünü duymak, tezkere moduna geçmemi daha da hızlandırdı.Son akşamımda lokum ,pişmaniye, kuru pasta gibi çoktan seçmeli yiyecekler dağıtmama rağmen gece köpüklenmekten kurtulamadım :)

Beş buçuk aylık askerliğim boyunca bir tane bile vukuatımın veya cezamın bulunmaması, bölük arkadaşlarımla aramda tatsız hadise yaşamamam geriye dönüp baktığımda mutlu eden durumlardı.

19 Ocak tarihi yeni başlangıcın ilk günüydü bana göre. Aylar sonra sivil hayata adapte olmak beklediğimden daha hızlı gerçekleşti. Bakalım gelecek neler getirecek...

Yorumlar