364.Kısa Dönem Askerlik yerlerinin açıklanmasına 1
hafta kala 15 Temmuz darbe girişimi yaşanmıştı. Olayın sıcaklığı geçmemişken 22
Temmuz Cuma günü bilgisayar başında hem acemi hem de usta birliğimin neresi
olduğunu öğrenebilmek adına beklemekteydim. Kıbrıs veya İzmir hani fena
olmazdı,kışın üşümeden geçerdi diye temennilerde bulunurken , Ankara'nın dış
ilçelerinden Polatlı çıkmıştı. Acemiliğim de, esas birliğim de orasıydı. İlçe ve
gideceğim Topçu ve Füze Okulu Kışlası hakkında internette ulaşabildiğim
bilgilerle ve daha önce orada askerlik yapmış kişilerden aldığım yorumlarla kafamda
az çok bir şeyler canlanmıştı.
Tabii olumlu yanlar yok değildi. Çoğu zaman istediğimiz saatte yatabilme, sağ üst cebimize tutturduğumuz akreditasyon kartı benzeri bilgilerimizin yazdığı kartın artık olmayışı, içtimaların sayısının ciddi oranda azalması,televizyonda dizi veya maçları izleyebilme gayet güzeldi. Aynı zamanda yemekler kışlada beklediğimin çok daha üstündeydi. Özel firma tarafından yemek işinin üstlenilmesi ve özen gösterilmesi,sanki büyükşehirde şirket yemekhanesinde yemek yiyormşuz gibi hissetmemizi sağlıyordu. Öğle yemekleri ve akşam yemeklerinde beş çeşit yemek yediğimiz zamanlar oldu. Artan yemekler isteyenlere dağıtılıyordu. Ben de temiz havanın ve efor sarfetmenin sonucu ile beğendiğim kimi yemek çeşitlerine dayanamadığımdan tabldot elimde kazanların başına ilk gidenlerden oluyordum.
1 Ağustos günü fiilen askerliğim başlamış, 3
Ağustos günü ise birliğime katılmak için Polatlı yoluna düşmüştüm. Nihayetinde
valizim elimde, kışla kapısının önündeydim ailemle birlikte.Vedalaşma
merasiminden sonra,kapıdan girmeden önce filmlerde olduğu gibi zoraki
tebessümle geriye bakarak boşta olan elimi yavaşça salladım ve içeriye girişi
yaptım. Abimden ve kimi arkadaşlarımdan duyduğum ilk günün ne kadar yorucu
geçtiği gerçeği hep aklımdaydı. Kayıt işlemleri, revirde yapılan iki adet aşı, rdm
olanları öğrenebilmek için herkese doldurtulan testler, kamuflajlar ve diğer kıyafetler ile ekipmanların bedene
göre alınması, giyilmesi derken gün, kışla içinde dolanmakla geçmişti. Ağustos
sıcağında kan ter içinde kalarak bu kadar işin ardından acemilik süresince
kalacağımız koğuşa yerleşmiştik.
Artık eğitimler için hazır hale gelmiştik. İlk
günler temel öğretilerle geçiyordu. Askerlikteki temel kurallar ve nezaket açısından
nelere dikkat etmemiz gerektiği, sağa dön, sola dön vb. komutlar ile psikolojik
ve fiziksel olarak ısınmaya başlamıştık. Günler ilerledikçe haliyle eğitimlerin
derecesi ve saati de artmaya başladı. Hayali bir düşman altında sürünerek ilerlemek, yatarak
siper almak gibi çabukluk, esneklik isteyen hareketler tek bir ağaç bile olmayan
eğitim alanında yapılmamız istenenler arasındaydı. Eğitim saatlerindeki
istirahatlere şınav çekerek gitmek bizleri fazlasıyla sınıyordu. Polatlı, karasal
iklimi doruklarda yaşayan bir yerleşim alanı olduğu için,Ağustos sıcağı da
oldukça zorluyordu.Verilen eğitimlerin, bizi esas birliğimize donanımlı birer
asker olarak gidebilmemizin yanında, yemin törenimizde bizleri izleyemeye
gelecek ailelerimize güzel görüntü sunabilmek amacı da vardı. Acemiliğin kötü
yanlarından bir tanesi, banyoya bile toplu halde ve uygun adımda gidilmesidir. Bunların yanında komutanın
belirlediği 5 ve 10 dakika arasında değişen yıkanma süresi de mevcut. Neyse ki yıkanma
şekline karışılmıyor ki, bu da özgürlüğün yaşandığı ender durumlardan bir
tanesi. Viziteye çıkanların komutanlardan birinin karşısına geçip suçlu gibi
sorguya çekilmesi de garipsediğim durumlardan biriydi. Akşam yemeklerinden sonra
er ve erbaş gazinosunda toplanıp, nöbetçi komutanın ne zaman alacağı belli
olmayan içtimayı beklerdik. Bu süre zarfında bol bol muhabbet etme fırsatımız
olurdu. Sivildeki yaşantımız, dönünce yapmak istediklerimiz, esas birlikte hangi
bölüğe düşeceğimiz temel başlıklar arasındaydı. Keyfe göre açılıp kapanan
kantine kuyruktaki arkadaşların isyanı da arka fonda yer alıyordu. O zamanlar değil yeni yıl,Kasım-Aralık ayları bile
gözümüzde sanki hiç gelmeyecek gibi duruyordu. Tabii birçok çiçeği burnunda
askerin hayali, askerlik süresinin kısalması umudunu da taşıyorduk.
Ağustos sonları yaklaştıkça artık nihai
hedef, yemin töreninde yapılacak geçitte uygun adımda düzgün bir şekilde
yürüyebilmekti. Güneş tepemizde bütün heybetiyle parlarken, biz ritim eşliğinde
yer küreye ayaklarımızı sol-sağ şeklinde vuruyorduk. Sırtımızda akan ter
damlacıkları, ayaklarımızı adeta pişiren ısıyı emmiş asfalt zemin, fırındaymışız
hissiyatı veren yüzümüzü yakan sıcak hava dalgası yoğun fiziksel aktiviteyle bir
araya gelince her an bayılabilecekmişiz gibi hissetmemize neden oluyordu.
23 günün 123 gün gibi geldiği acemilik eğitim
süreci,yemin töreninin olduğu son günündeydi. Statta toplanan kalabalık ister
istemez insanı heyecanlandırıyordu .Klasikleşen konuşmalar, plaketlerin
verilmesi, iyi mi kötü mü gerçekleştirdiğimize kendi aramızda karar
veremediğimiz geçit töreni derken törenin sonu gelmiş ve ailelerimizle
buluşup, hasret gidermiştik. Ben de dahil yurdun dört bir yanından ailesi gelen
arkadaşların birçoğu evci izni almıştı. Askerlikte evci izni,altın
değerindedir. İki günlüğüne de olsa farklı ortamda bulunmak ve sivil olarak
yaşamak sonraki günler ve aylar için fazlasıyla güç verir.
Evci izni bitip,kışlaya geri döndüğümde artık usta
askerdim ve ertesi gün esas birliğim olan Karagah Bölüğü'ne katıldım. Fragman
bitmiş, artık film başlamıştı. Şafaksayar da zihnin bir köşesinde işliyordu
artık.
Esas birliğe giderken şanslı olduğum konu,acemi
birliğinden bazı arkadaşlarımın da benimle aynı bölüğe düşmeleriydi. Hiç değilse
yeni ortama alışana ve terhis olana dek önceden tanıdığım, ortak duygular
paylaştığım arkadaşlarım yanımda bulunacaktı. İlk gün aslında sağlam bir şok
yaşadık. Bizi götüren araç Bakım Bölüğü yazan binanın önünde durdu ve hadi inin
talimatı geldi. Kendi bölük binamız tadilatta olduğundan bizim bölük ile aynı
binayı paylaşan Ulaştırma Bölüğü de bir süredir Bakım Bölüğü'nde
kalmaktaydı. Bina, kışladan dışlanmış gibi ıssız bir yerde iki katlı ufak bir
binaydı. Kendi binamızın ne zaman sona ereceği belli olmadığı söylenen tadilat
işleri tamamlanıncaya dek üç bölük bir arada kalmaya devam edecekti. Acemilikteki
gibi kalabalık koğuşumuz ve pek bir eşya sığmayan ufak dolabımız vardı. Üç bölük
asker için sadece dört tane kabinli tuvalet mevcut idi. Elbette kimse tatil köyü
konforu beklemiyordu fakat acemi birliğindeyken kışlanın farklı bölüklerinden
usta askerlerle konuştuğumuzda, hepsi esas birliğin imkanlarının gelişmiş
olduğundan bahsediyordu. Dolayısıyla ustalığın ilk günleri biz nereye düştük
der gibi düşüncelerle, fazladan yol yürümelere alışmakla geçti. Bölüğümüzün
mıntıka bölgesi tepenin ardında karargah binaları ve yollarıydı. Sıkıntı
yaşadığımız bir konu da bizim bölüğün kalabalık mevcudundan dolayı kaldığımız
binada banyo bize yasaklanmıştı. Sadece diğer iki bölüğe hizmet verecekti. Bizim
bölüğe de banyo yeri olarak tepedeki revirin arkasındaki bina
gösterilmişti. Havaların soğumaya başlamasıyla haliyle banyodan dönerken fazlasıyla üşüyorduk. Benim gibi bazı arkadaşlar gecenin erken saatlerinde birçok kişi
uyurken ve banyo da müsaitken kaldığımız binada yıkanıyorduk artık. Ben genelde
nöbet dönüşü banyoyu aradan çıkarıp öyle uyku moduna geçiyordum ki bu da hem
zamandan tasarruf sağlıyor hem de çok az daha yorulmama yardımcı oluyordu.
![]() |
Uzun boylu olmanın kaderi : Hep arkalarda yer alırsınız Fotoğrafta bölüğün sadece yarısı var. |
Tabii olumlu yanlar yok değildi. Çoğu zaman istediğimiz saatte yatabilme, sağ üst cebimize tutturduğumuz akreditasyon kartı benzeri bilgilerimizin yazdığı kartın artık olmayışı, içtimaların sayısının ciddi oranda azalması,televizyonda dizi veya maçları izleyebilme gayet güzeldi. Aynı zamanda yemekler kışlada beklediğimin çok daha üstündeydi. Özel firma tarafından yemek işinin üstlenilmesi ve özen gösterilmesi,sanki büyükşehirde şirket yemekhanesinde yemek yiyormşuz gibi hissetmemizi sağlıyordu. Öğle yemekleri ve akşam yemeklerinde beş çeşit yemek yediğimiz zamanlar oldu. Artan yemekler isteyenlere dağıtılıyordu. Ben de temiz havanın ve efor sarfetmenin sonucu ile beğendiğim kimi yemek çeşitlerine dayanamadığımdan tabldot elimde kazanların başına ilk gidenlerden oluyordum.
Vazife yerim Basımevi, başka bir deyişle Matbaa
idi. Sivil memurlar ve matbaa amiri olarak da bir Başçavuşun bulunduğu sıcak bir
ortam vardı. Abi diye hitap ettiğimiz sivil memurlarla arkadaş gibi muhabbet
edebiliyorduk. Çayımız,kahvemiz de bulunuyordu. Haftaiçiher gün sabah kahvaltıdan
sonra çay demlemek ve dış mıntıkayı yapabilmek için matbaanın yolunu tutardık. Burada
yaptığımız temizlikler yorucu gelmiyordu. Öyle ki sonbaharda yaklaşık 60 çuval
yaprağı kendimizi sıkmadan toplamıştık. Okul komutanının habersizce yaptığı
denetimlerde ise adrenalin tavana vuruyordu.
Bir tane silahlı,üç tane de silahsız olmak üzere
dört tane nöbet alanımız vardı. Haliyle silahlı nöbetimiz en zor
olanıydı. Kompozit başlıklar ve G3 tüfeklerle mühimmat teslim alıp tepenin
başındaki nöbet külübesine gidiyorduk. Özellikle soğuk kimi zaman fazlasıyla
zorluyordu. Bir keresinde eksi 18 derecede, yoğun tipi yağışı altında, kara bata
çıka, nöbet arkadaşımla birbirimize tutunarak tepeye doğru çıktığımızı hiç
unutamam. Nöbet tutarken ısınabilmek için spor yapmaya başladığımız nöbet de
oldu.
Askerde evci iznine çıkmak altın değerinde
ise,çarşı izni de benim gözümde gümüştür. Çarşı izninin kilitlenmemesi her askerin
özen gösterdiği mühim bir hadisedir. Bütün hafta boyunca hafta sonu çıkılacak
çarşı izninin hayali kurulur. Sakal traşına, yatak, dolap ve kıyafet
düzenine, nöbet kurallarına maksimum hassasiyet gösterilir. Neyse ki sadece bir
kez çarşı iznim kilitlendi. O da can dostumun yatağının düzgün olmamasındandı. Çarşıya
çıktığım zamanlarda mekanlar hakkında bilgi sahibi olmuştum. Belirlediğim
menemenci,internet kafe ve restoran vardı. Son çarşıma kadar hemen hemen aynı
mekanlara gittim. Birçok arkadaşıma da buraları tavsiye etmiş ve beraber
gitmiştik.
Bizimkilere yaptığım baskı neticesinde Kasım'ın
üçüncü haftası evci iznine çıkma şansına sahip oldum. O 48 saat boyunca zihnimi
yeniledim, fazlasıyla stres attım ve kalan 2 ay için motivasyon ve güç
topladım. Dolayısıyla kullanmayı pek düşünmediğim kanuni iznimi, devreye sokmama
kararı haldım.
Beklediğimiz müjdeli haber, ben evci izninden
döndükten ertesi gün ulaşmış ve moralimiz fazlasıyla artmıştı. Kasım'ın son
haftası kendi bölük binamıza taşınacaktık. Ancak tadilattan sonra yapılması
gereken işler vardı. Taşınma süresine dek yorucu temizlik faaliyetleri
gerçekleştirdik ve binayı çok daha yaşanılır hale getirdik. Ertesi haftanın ilk
günü öğle yemeğinden itibaren artık kendi binamızdaydık. Artık kış da tüm
gücüyle gelmişti. Gündüz sıcaklığının bile sıfır derecenin altında olduğu günler
de yaşıyorduk. Fakat konaklama şartlarımız artık çok daha iyiydi. 10 kişilik
koğuşlar, fazlasıyla büyük dolaplar, istediğimiz zaman banyo yapabilme imkanı ve
görev ile nöbet yerlerimize olan mesafenin kısalması gerçekten işimize çok
yaradı. Ayrıca, askerliğe her yönüyle alışmış olmam yaklaşık son 50 günümün nispeten daha rahat geçirmeme
yardımcı oldu.
Yılbaşı geçtikten sonra günlerimde neredeyse her
gün 'Ulan Ercan,yedin bitirdin askerliği' sözünü duymak, tezkere moduna geçmemi
daha da hızlandırdı.Son akşamımda lokum ,pişmaniye, kuru pasta gibi çoktan
seçmeli yiyecekler dağıtmama rağmen gece köpüklenmekten kurtulamadım :)
Beş buçuk aylık askerliğim boyunca bir tane bile
vukuatımın veya cezamın bulunmaması, bölük arkadaşlarımla aramda tatsız hadise
yaşamamam geriye dönüp baktığımda mutlu eden durumlardı.
19 Ocak tarihi yeni başlangıcın ilk günüydü bana
göre. Aylar sonra sivil hayata adapte olmak beklediğimden daha hızlı
gerçekleşti. Bakalım gelecek neler getirecek...
Yorumlar
Yorum Gönder