Rıfat Ilgaz’ın sinemaya aktarılan büyük eseri Hababam
Sınıfı,Türkiye’de hakim olan ‘eğitim’ algısını çok net bir şekilde yansıtan kavramlarla dolu.Eğitim sistemimizle alakalı sürekli aynı şeylerden şikayet edilmesine
rağmen,değişim konusunda sağlıklı adımlar atılamıyor olmasının sebebi de,söz
konusu algının aslında farkında bile olmamamızdan meydana geliyor.
Yirmili yaşlarına gelmiş oldukları halde hala
liseye devam eden bir grup öğrencinin, ‘Akşam sefası bitkisinin kalıtım
şeması’, ‘Akdeniz Bölgesi'nin en büyük geçidi’ gibi tamamen ansiklopedik olan bilgileri ezberlemedikleri için sınıfta kalıyor olmaları,lise
mezunu olmanın aslında ne anlama geldiği konusunda epey fikir verici haldedir.
Bilgi kavramından anlaşılan, ansiklopedilerde
zaten yazılı olan şeyleri ezberlme olunca da, ‘Liselerarası Bilgi Yarışması’nda
da ‘Bir mil kaç metredir?’ şeklinde sorular sorulmasına şaşırmamak gerek.Bu
durum,sadece bu tür yarışmaları kazanmayı veya kaybetmeyi değil, verilen diplomaları da anlamsız hale getiriyor.
Türk eğitim sistemi,daha çok ezberci (ve dolayısıyla bilgi üretmeye uzak olan) yapısı yüzünden eleştiriliyor
olsa da, sorun tabii ki bununla sınırlı değil. Öğrencilerin ve öğretmenlerin birçok davranışı,okulda çarpık algılar ve etik kodları üzerine inşa edilmiş tuhaf
bir kültürün hakim olduğu anlamına geliyor ki,aslında bu durumu okulun dışına çıkarak toplumun kendi anlayışıyla ilişkilendirmek mümkün olabilmektedir.
Öğrencilerin kendi
aralarındaki ilişkileri, birbirleriyle alay etmeye dayalı bir samimiyet(!)
anlayışıyla şekilleniyor. Hababam Sınıfı’nı izleyiciler nezdinde sevimli kılan
da,bu görünüş itibariyle samimi ortamda gerçekleştirdikleri haylazlıklar.Ancak film içerisinde kimi kabul edilemez davranışların bu alaylı samimiyet
duygusu içerisinde eritilerek meşru ve sevimli kılınmaya çalışıldığı da bir
gerçek. Örneğin böyle bir samimiyet, Şaban’ın memleketinden gelen yiyecekleri
arkadaşlarıyla paylaşmayıp gözleri önünde yemesine engel olmadığı gibi,
arkadaşlarının buna tepki olarak dolabını açıp leblebilerini çalmaları da aynı
samimiyet duygusu içerisinde değerlendirilebiliyor. Dikkat edilecek olursa,
insanları birbirine yaklaştıran değil, ilişkilerini bayağılaştıran bir
samimiyet bu.
Öğrencilerin kendi ilişkilerindeki laçkalığı doğal kılan yalancı samimiyet duygusu,
içlerinden birine yapılacak bir fedakarlık adına başkalarına karşı zorbaca tavırlar
almalarına da sözde bir meşruiyet kazandırabiliyor. Arkadaşlarının ödenmesi gereken okul
taksitini denkleştirebilmek için okulda öğrenim gören öğrencilerin paralarını
(gerektiğinde döverek) gasp etmeleri örnek gösterilebilir.Mahmut
Hoca’nın ,okulda gerçekleştirilen gaspın sebbini öğrendiğinde bunu makul bir
gerekçe olarak kabul etmesi de yine aynı hakim kültürün etkisi.
Öğrencilere ‘asla kopya
çektirmem’ diyen Mahmut Hoca karakterinin Liselerarası Bilgi Yarışması’nda
öğrencilerine mikrofonla kopya vermesi,olayın sonrasında da bu durumu ‘Okulun
şerefini kurtarmak için yaptım’ gibi pek de makul olmayan bir gerekçeyle açıklamada bulunması,filmde sergilenen çelişkili davranışlardan sadece
bir diğeri.Öğrenciler birbirlerine kazık atmaktan memnun oluyorlar,ancak
kendi sınıf arkadaşlarından biri söz konusu olduğunda da,birarada davranıp okuldaki
diğer öğrencilerin hukukunu çiğnemekten çekinmiyorlar.Hababam Sınıfı’nı bu çeşit davranışları nedeniyle eleştiren müdür yardımcısı,okulun başka bir
okula karşı ‘şerefi’ söz konusu olduğunda (konuya sonradan dahil de olsa) düzenlenen hilenin içine karışmaktan geri durmuyor.
Gasp,hırsızlık,sahtekarlık,tutarsızlık vb. özelliklerin film boyunca samimiyet ,arkadaşlık,gibi
kavramların arkasına saklanılarak mazur gösteriliyor olması da farklı bir yönü…
e.a.
Yorumlar
Yorum Gönder